11 Ocak 2013 Cuma

BÖLÜM 3 (devam)

( Evet uzun zaman oldu ben tekrar bilgisayarımın karşısına geçmeyeli.Ben daha doğum hikayemizi yazmayı bitiremedim oysa ki benim bebeklerim çoktan 6 aylarını bitirdiler.Zaten blog'a yazamayışımın sebebi de küçük yaramazlarım.Onlar tüm zamanımı aldığı için fırsat bulup blog'umuza vakit ayıramadım.İnşallah 'doğum hikayemizi'bu kez sonlandırıp artık günlük maceralarımızı paylaşacağım sizlerle.)


          Dediğim gibi 25.haftadan sonra her şey değişiyor.Korkunç baş ağrıları,giderek ağırlaşan bir karın.Çok kilo almıyorum;hep iştahsızım çünkü.Ama karnım giderek büyüyor.Hareketlerim giderek ağırlaşıyor.28.haftayı görünce derin bir 'oh' çekiyoruz artık erken doğum yapsam bile yaşama şansları yüksek bebişlerimizin.Şimdi geçecek her gün kuzucukarımızın biraz daha büyüyüp,gelişmesi için hayata daha sağlam daha sıkı tutunabilmeleri için lehimize.Artık oturamıyorum,tek başıma ayağa kalkamıyorum,ellerim ayaklarım şişmeye başlıyor.Devamlı yattığım kanepemle kavga ediyorum artık.'Ah bir ayağa kalkayım;bebeklerim doğsun,atıcam seni'diyorum.Tedavi sürecini de sayarsak neredeyse 1 senedir yatıyorum bu kanepede.(şimdi ise o kanepeye biraz uzanabilmenin hayaliyle yaşıyorum;evde 3 bebek olunca dinlenmenin nasıl bir duygu olduğunu unutuyor insan.)


         En son sanırım Mayıs ayının ortalarında dışarı çıkıyorum.Bizi ziyarete şehir dışından arkadaşlarımız geliyor onlarla zar zor son kez 7.cadde deki o meşhur waffle'cıya gidiyoruz.(hamileliğimde canımın tek istediği şey)Kapısının önünde inip sadece iki üç adım atıp oturmama rağmen çok pişman oluyorum ama kimsenin keyfi kaçmasın diye sesimi çıkarmıyorum.(nisan ayında da tiyatroya gittim bebekler olunca bir daha gidemem diye.FOSFORLU CEVRİYE'ye.Tiyatro da herkes bir sahneye bir de bana bakıyordu...çünkü her an doğuracakmışım gibi büyük bir karnım vardı.Gösteri üç saat sürünce az kalsın fenalaşıyordum ama gene sesimi çıkarmadım yoksa sevgili eşim beni bir daha evden çıkarmazdı.Ben o tiyatronun üstüne 2 hafta sonra birde sinemaya gittim abimle.Oldukça heyecanlı bir filme.Anlıyacağınız biraz yaramaz biraz da cesurdum tabi sürekli evde durmanın verdiği bunalım da vardı.)



Bu da evden son çıkışım oluyor.Haziran ayı geldiğinde şişlerim artıyor iyice ağırlaşıyorum.Ödemlerim giderek artarken artık uyuyamıyorum yatamıyorum kalkamıyorum ayaklarımı sürüyerek evde zar zor kanepe banyo arasında 10gün daha geçiriyorum.Ve bir sabah geceye göre 2kg.daha artınca ağırlığım dr.um hemen hastaneye çağırıyor.10 haziranda yatışım yapılıyor ve preklemsi tanısı konuyor.Hayatımın en acılı en zor günlerini geçirdiğim o hastane de (34.haftamın ilk günü) 19 HAZİRAN  sabahı erkenden sezeryan için hazırlanıyorum.Tüm doğum katı benim için seferber. (sağolsunlar hastanede kaldığım süre içinde benimle çok güzel ilgilendiler.)Ameliyathanede son hatırladığım saatin 11.00 oluşu oluyor.

11.25    ZEYNEP YAREN    1760 gr.
11.27        AHMET EMİR   1390gr.
11.29           ELİF CEREN   1730gr.

Kendime 32 saat sonra gelebiliyorum.Bebeklerimi hiç göremeden başka bir hastanenin yoğun bakım ünitesine nakledilmişler.Üç gün sonra büyük acılar çekerek bebeklerimi görmeye gidebiliyorum.Öyle küçükler ki hıçkıra hıçkıra ağlıyorum.Heryerlerinde hortumlar takılı elimden bile küçük üç bebek hele ki oğlum içimi burkuyor onu öyle görmek.(Size ne kendi sıkıntılarımı ne bu hamilelik ve sonrasında geçen olumsuzlukları yazmak içimden gelmiyor ...bizim hikayemiz çok zor başladı ama güzel devam edecek inşallah.)İki ay küvözde kalacağı söylenen kızlarım Rabbimin yardımıyla 11 gün sonra evimize geliyor.16 gün sonra da oğlum.Öyle küçüklerdi ki geldiklerinde.Rabbim büyüttü hamd olsun.Bu arada hastaneden eve geldiklerinde üçünün de kilosu 1700 gr.civarındaydı.Sadece 15 cc.mama içiyorlardı.Aldığımız prematüre kıyafetler bile o kadar büyük oluyordu ki...

(Rabbime binlerce şükürler olsun tüm yaşadığım ve yaşadığımız zor günler artık geride kaldı.Bebişlerim şimdi 6 buçuk aylık oldular.6 - 7 kg arasındalar ve bir çorba kaşığı mamayı zor bitiren bebeklerimiz artık ek gıdaya geçtiler.yumurta,peynir,meyve püreleri,yoğurt...yeni yeni tattığımız yiyeceklerimiz.pek sevmiyoruz püskürüyoruz heryere,ağzımızı açmıyoruz,dilimizle itiyoruz.)

İşte bizim 34 haftalık hikayemiz böyle.Ama daha durun üçüzlerle maceramız asıl bundan sonra başlıyor.BEKLEYİN...

(Bundan sonra sık sık sizlerle hem iki fındık ve bir zeytinimin maceralarını hem de sizlere faydalı olabilecek her şeyi paylaşmaya çalışacağım.Her türlü soru ,öneri ve yorumlarınızı bekliyorum.)

HOŞGELDİN YENİ YIL....HOŞGELDİNİZ EVİMİZE,HAYATIMIZA İKİ FINDIK BİR ZEYTİNİMİZ...



Hiç yorum yok:

gene bekleriz...